Büyükada

Büyükada


Nergiz Varli

Marmara denizinin sahip olduğu en büyük ve en çok ziyaret edilen adası olan Büyükada ‘nın tarihi Antik Döneme kadar uzanmaktadır. O dönemde Demonisia olarak bilinen ada İstanbul’un en turistik ve en popüler yerlerinden biridir. Büyükada 300’lü yıllara kadar izler taşımaktadır. Yaklaşık 7 yüz yıl Bizans İmparatorluğu tarafından sürgün yeri olarak kullanılan Büyükada’nın tarihi, taht kavgaları ve siyasi anlaşmazlıklarla doludur. Rum kültüründen esintileri rahatlıkla görebileceğiniz bu toprakların eski ismi Rumcada prens anlamına gelen Prinkipos’tur. 1984 yılında tüm adalar SİT alanı ilan edilmiştir.


Hem yerli hem yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği rotalardan olan Büyükada doğal güzellikleri, çam ağaçları, ormanları, köşkleri, otelleri, popüler mekanları, denizi ve plajlarıyla, balık lokantaları, meyhaneleriyle ziyaretçilerini mest eden bu güzel adayı anlatmaya çalışacağım bu hafta…


Büyükada’nın tarihi önemini ilk olarak Bizans kaynaklarında bulmak mümkündür. Bizans İmparatorluğu döneminde adalar’da inşa ettirilen manastırlara sürgün edilen ve bazıları Bizans’a asla dönememiş olan imparatorlar, imparatoriçeler, patrikler sayesinde Büyükada’nın adı duyulmuştur. Bizans tarihçisi Kedrenos’a göre, 569’da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir.

Büyükadaya imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens’in Adası adını almıştır. Sonrasında takımadaların tamamına bu isim verilmiştir. Sürgün yeri olarak kullanılan adanın Osmanlının hakimiyetinden sonra bu kimliğinden kurtularak Rumların ve Türklerin bir arada yaşadığı eşsiz güzellikte bir yer olmuştur.
Yazı, kışı, baharı ile dört mevsim misafirlerini ağırlayan ada her daim sizi şaşırtabilecek güzellikte… Ulaşımın kolaylığı adayı kolay ziyaret edilebilen bir yer haline getiriyor. 45 ila 90 dakika arasında yapacağınınz bir yolculukla ulaşacağınız ada hem anakaraya yakınlığı hem ulaşılabilir uzaklığı ile çok iyi bir kaçış noktası. Adanın büyüklüğü yerellikten ziyade globalleşen yapısı her gün biraz daha fazla insanın burayı keşfetmesini sağlıyor. Şehirden uzak bol bol oksijen soluyacağınız kalabalıktan uzak, sakin ve en güzel zamanının tam da Eylül olduğu düşünülürse gitmek için evden çıkmak yeterli… İstanbul’un en güzel yerlerinden olan Prens Adaları yazın hem yazlıkçılar hem de günübirlik misafirleri ile çok kalabalık oluyor. Yaz sonu ve baharın başlamasıyla en bakir haline dönen Büyükada biraz dinlenmek, yalnız kalmak ve açık havanın tadını çıkarmak için ideal. Denize ulaşan sokaklarda mor çiçekli bahçelerin ve eşsiz güzellikteki ahşap evlerin arasında yapacağınız yürüyüşle eski Rum ve Ermeni evlerini görmek, gürültüden ve trafikten uzaklaşmak size kendinizi bir tatil kasabasında olduğunuzu hissettirecektir.


İskelede inip adaya adımınızı atar atmaz o büyülü dünyanın içine dalıveriyorsunuz. Kafelerde oturmuş çayını kahvesini içenler, gazetesini okuyanlar, çocuğunu sakinleştirenler, yürüyüşe çıkanlar, ellerindeki haritadan nerede olduklarını ve nereye gideceklerini bulmaya çalışan turistler, şakalaşan gençler, kediler köpekler hepsi sizi karşılıyor. Saat kulesine giderken sağlı sollu kocaman külahlarda dondurma ve tatlı satan küçük dükkanların önündeki kalabalık sizi de içine alıveriyor ve rengarenk toplarla külahınıza konmuş dondurmanızla yürümeye başlıyorsunuz. Eğer konaklamalı bir ada programı yapmışsanız önce otele gidip yerleştikten sonra ada sokaklarında gezintiye çıkmalı. İsterseniz bisiklet de kullanabilirsiniz.

Adaların en büyüğü olduğu için Büyükadayı sadece yürüyerek gezmek mümkün değil. Eskiden tüm ada halkının ve hayvan severlerinde karşı olduğu bir uygulama olan faytonla ada turları artık elektrikli araçlarla yapılabiliyor. Büyükada ve diğer adalarda da kamu hizmeti için olan araçlar dışında motorlu taşıtlara izin verilmemektedir. Bu yüzden bisikletle veya yaya olarak adayı gezebiliyorsunuz. Ada da gezilebilecek noktaları bir sonraki yazımda devam edeyim ama ön başlıklarla kısaca bir giriş yapayım. Büyükada tarihi yapıları, ibadethaneleri, köşkleri, müzeleri ve koylarıyla görülebilecek bir çok yer var sunuyor ziyaretçilerine…En yüksek tepesinde Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı bulunmaktadır. Buradaki ilk yapı, M.S. 6.yüzyıl’da inşa edilmiştir. Bu mevkide, birçok kilise ve manastırın kalıntıları da vardır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmış, bazıları yıkıntı olarak kalmıştır.
İsa Tepesi’nde ise Hristos kilise ve manastırı ile Rum Yetimhanesi bulunmaktadır. Rum Yetimhanesi’nin binası harabe olmasına rağmen hâlen dünyanın en büyük ahşap monoblok yapılarındandır.


Kumsal semtindeki Ayios Dimitrios kilisesi de Büyükada’nın önemli dini yapılarındandır. Adadaki çok küçük Ortodoks cemaat, büyük ayinlerini burada yapar.
Büyükada’da bulunan 4 camiden mimari bakımdan en dikkat çekeni II. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye Cami’dir. Mimari açıdan Batı etkisinde inşa edilmiş bulunan mekân, Ada Cami Sokağında bulunmaktadır.
Aya Yorgi kilisesinde her yıl Eylül ve Nisan aylarında yapılan bir nevi Hac yolcuğu olan ritüel ayın 24’de gerçekleşiyor. Sonraki yazımda görsellerle bu yolculuğa değineceğim.

Nergiz Varli corrispondent Project Roots Istanbul Turchia

Redazione Radici

Redazione

Lascia un commento

Il tuo indirizzo email non sarà pubblicato. I campi obbligatori sono contrassegnati *

CAPTCHA ImageChange Image

Questo sito usa Akismet per ridurre lo spam. Scopri come i tuoi dati vengono elaborati.